Anne Karnında Bebeğin İlk Haftaları

Sanat Harikası İnsanın Var Oluşu -31-

Bebeğin Anne Karnında Gelişiminin İlk İki Buçuk Haftası

Bebeğin anne rahminde gelişiminin 3 safhada incelendiğini önceki yazımızda belirtmiştik.

Bunun ilk iki buçuk haftası “embriyo öncesi dönem” olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde; annenin yumurtalığından olgunlaşarak çıkan yumurta hücresi, babadan gelen hücre ile birleşmekte, bir yandan bölünüp çoğalarak sayısını artırırken, bir yandan da rahme doğru yuvarlanarak ilerlemektedir. Rahme gelen “zigot”, burada kendine emniyetli bir yer aramakta ve bulduğunda tereddütsüz sıkı sıkıya oraya bağlanmaktadır. Boyu, sadece bir milimetrenin dörtte biri kadardır. Bu sırada boş durmadan işine devam etmekte ve üç tabakalı bir görünüm ortaya çıkarmaktadır. Bu tabakalarda vücut sistemini inşâ edecek kök hücreler yer almaktadır. Bütün vücut hücrelerinin orijinini oluşturan bu kök hücrelerin her biri, diğerinin bilgisini ihtivâ edip, her biri diğerine dönüşebilme kabiliyetine sahipken; hepsi hangi doku, organ ve sistemin bir parçası olacaksa, sadece ona göre şekil ve yapısını değiştirmektedir.

Aylardır devam eden yazılarımızda bu mükemmel değişim ve gelişim hakkında ipuçları vermeye gayret ettik. Bundan sonraki safhalarda organ ve sistemlerin hayret verici oluşumuna şâhit olacağız.

 

Anne Rahminde Gelişimin 2,5 ilâ 8 Haftalık Dönemi

İkinci dönem, toplam beş buçuk hafta sürer ve bu süre boyunca ana rahminde büyüyüp gelişen canlı, “embriyo” olarak adlandırılır. O, artık zigottan embriyoya dönüşmüştür ve insan yavrusu olma yolunda kararlı bir şekilde ilerlemektedir.

Bu safhada hücre tabakalarından, bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çıkmaktadır. “Temel yapılar” deyince, aklımıza ilk olarak kalp ve beyin gelmektedir. Biri sistemi yönetecek, diğeri de besleyecek olan temel yapıdır.

Bu “iki hayâtî organ”; anne rahmindeki gelişim sürecinde de ilk defa belirip gelişmeye başlayan yapılardır. Hayatın başlangıcı ve bitişinde zâhirî olarak söz sahibi olan da bu iki organdır. Kalp durduğunda, beyne kan ve oksijen gitmez ve dakikalar içinde ölüm gerçekleşir. Bugün de organ nakillerinde kişinin hayatiyetinin sonlandığına beyin ölümüyle karar verilmektedir.

Kalp 22. günde tek odacıklı bir tüp şeklindedir ve ilk defa atmaya bugün başlamaktadır. Yani pek çok anne, henüz hâmile olduğunu öğrenmeden, bebeğin kalbi oluşmaya başlamıştır ve atmaktadır. Kalbi atan embriyonun boyu, bir pirinç tanesi kadardır.

İlk kan hücrelerinin yumurta kesesinde ortaya çıkması ile birlikte, embriyo içinde kan damarları oluşmakta ve ilkel kan hücreleri, bu incecik damarlar boyunca akmaya başlamaktadır. Hemen ardından, hızla büyüyen kalp, kendi içinde bölünerek ayrı odacıklar hâlinde gelişmeye başlayacaktır. Kalp ve dolaşım sistemi; gelişen embriyoda ya da anne rahminde yerleşip büyüyen bebekte, bir fonksiyon icrâ eden ilk sistemdir. Bu sayede, gelişmekte olan embriyonun her hücresine, doku ve organına hayat sıvısı olan kan pompalanabilecektir.

Ana rahminde bebeğin yaşamasını sağlayan, “kan sıvısı”dır. Gıdalar ve oksijen, bebeğe kanla gelir; karbondioksit ve artıklar kanla uzaklaştırılır. Bütün hücreler için hayat, kanla mümkündür. Hayatî bir organ olarak ilk gelişen de bütün sisteme kanı pompalayarak onları hayatta tutacak olan, kalptir.

Embriyo döneminde, “disk” olarak bahsettiğimiz yapı; “baş” ve “kuyruk” olarak gelişmekte, katlanarak silindir şeklini almaktadır. 3 hafta içinde beyin, üç ana kısma ayrılmakta, bunlar “ön beyin”, “orta beyin” ve “arka beyin” olarak adlandırılmaktadır.

 Embriyonun sırt kısmında kalan hücreler, 28. günde omurgayı oluşturacak bir tüp inşâ etmektedirler. Böylece sinir sisteminin başlangıcı oluşmuştur. Bundan sonra embriyonun başı hızla büyür ve tüpün üst kısmı genişleyerek beyni oluşturur. Tepede gözler ve kulakların ilk izleri belirir.

3 ilâ 4. hafta arasında, vücut plânı ortaya çıkar. Zira bu dönemde beyin, omurga ve embriyonun kalbi, yumurta kesesinin yanında kolayca belirlenebilir. Boyu, henüz birkaç milimetredir ve kalbi atmaktadır. Basit de olsa, bir dolaşımı vardır. Beyin oluşmuş, önemli duyu organlarından olan görme ve işitmeyle ilgili organlara ait izler belirmiştir.
Hızlı büyüme nispeten düz olan embriyonun kıvrılmasına sebep olur. Bu süreçte yumurta kesesinin bir kısmı, sindirim sisteminin dış tabakasına dâhil olur ve göğüs ile karın boşlukları oluşur.

  1. haftada embriyo, kendini çevreleyen berrak bir sıvı içindedir. Bu şekilde darbelerden korunmaya alınmıştır. Bu sıvıyı oluşturan, dışarıdan herhangi bir yapı değil, bizzat döllenmiş yumurtadan gelişen zigotun özel vazifeli hücreleridir. Hücreler, bir yandan sistemin inşâsında vazife alırken, bir yandan da herhangi bir şekilde hasara uğramasın diye onu korumaya alacak tedbirler üretmişlerdir.

Embriyoyu saran deri şeffaftır ve sadece bir hücre kalınlığındadır. İç organların gelişimi, deri kalınlaşıp şeffaflığını yitirene kadar seyredilebilir. 4. ve 5. hafta arası, beyin, hızlı büyümesini sürdürür ve beş ayrı bölüme ayrılır. Baş, embriyonun toplam büyüklüğünün yaklaşık üçte birini teşkil eder. Beyindeki yarım küreler ortaya çıkmıştır. Bu parçalar, düşünme, öğrenme, hâfıza, konuşma, görme, duyma, istekli hareket ve problem çözme gibi faaliyetleri yürütmekten sorumlu olacaklardır. Bu sorumlulukları yerine getireceğinin, beyni oluşturan hücreler bile farkında değildir.

  1. haftadan sonra annelerin bekledikleri hayız tarihi de gelmiştir. Ancak hâmilelik oluştuğunda, sistemden yeni yumurta çıkışı durdurulduğundan “mens” görülmez. Hanımlar bunu, “Günüm geçiyor!” diye ifade ederler. İşte bu zaman, hâmilelik testlerinin pozitif netice vereceği zamandır. İdrar tahlilleri negatif olsa bile, kan testleri %100’e yakın doğru neticeler vermektedir. Yani sadece tahlillerle varlığının ortaya çıkarılabileceği dönemde bile o vardır, kalbi atmaktadır, sinir sistemi oluşmaya başlamıştır. Zaten en hayatî olan organlar, ilk önce ortaya çıkmaktadır.

Buraya kadar bahsettiğimiz gelişim, henüz anne rahminde bir buçuk ayını bile doldurmamış bir bebeğe aittir. Boyu milimetrelerle ölçülürken, onun kalbi atmakta, beyin iki yarım küre hâlinde oluşmuş, göz ve kulakların izleri belirmiş, solunum ve sindirim sistemiyle ilgili organlar gelişim sürecine girmiş, ince derisinin altından organları izlenebilmektedir.

 Hanımlar, anne olacaklarının farkında bile olmadıkları bu dönemde, gizli bir el onu orada besleyip büyütüyor. Hiç kimsenin ondan haberi yokken, her şeyden haberdar olan o Latîf kuvvet, onun farkında ve ona yetişiyor. Âdeta onu sarıp sarmalıyor. Sağlıkla ve güvenle büyüyebilmesi için onu en emniyetli ve sağlam bir yere yerleştiriyor. Üşümesin diye termoregülasyon sistemi var edip, hasar görmesin diye kıymetli bir maden gibi onu husûsî bir korumaya alıyor. Şuursuz hücreleri, bu hazinenin korunup kollanması yönünde ilhamlarla donatıyor. Karanlıkların içinde onu çeşitli aşamalardan geçiriyor ve 40 haftanın sonunda karşımıza bir “sanat harikası” olarak çıkarıyor.

Daha işin başlangıcında meydana gelen bu harikuladelikler, ilk başta hücre yığını olarak ilerleyen bu kümenin, rastgele bir oluşum olmadığını, sonsuz bir kudret ve azametli bir sanatkâr tarafından kuşatıldığını gösteriyor. Öyle bir sanatkâr ki, yaratışında hiçbir abes yok ve var ettiği canlıyı bir an bile başıboş bırakmıyor.

Bu yazıyı böyle detaylandırmamızın sebebi, sıkça sorulan şu gâfilce soruya cevap verebilmek:

“-Daha canlanmadan onun hayatına son vermek niçin sakıncalı olsun ki? Hem ilk haftalarda yapılan kürtajın nasıl bir vebâli olabilir?!”

Anne rahmine hassas bir şekilde yerleştirilen ve kıymetli bir hazine gibi değer verilerek, gözbebeği gibi bakılıp büyütülen insan yavrusu hakkında çokça sorulan sorular… Ve maalesef ülkemizde 10 haftaya kadar kürtaj yasal…

Onun canlanmasıyla ilgili anne adaylarının elindeki kriter nedir? Onu görmek, kucağına almak, dokunmak, beslemek ya da sesini duymak mı, yoksa tekmeleriyle annelerinin karınlarını dürtmesi mi? Onun canlılığına anneler mi karar verecekler daha varlığını bile hissetmekten, onu besleyip büyütmekten, koruyup kollamaktan âcizken? Onu anneler mi var edip, leğen kemikleri arasındaki sağlam karargâha yerleştirdiler de varlığına son vermeye karar yetkisini kendilerinde görüyorlar?!

Gün gün gelişimini aktarmaya çalıştığımız sanat harikası insan hakkında anneler, kürtaj hükmünü vermeden önce, ilmî hakikatlere de bakarak vicdanlarıyla düşünmeliler: “O insan yavrusu; daha kucağa alınacak boyutlara ulaşmadığı milimetrik dönemde de canlıdır, kalbi atmaktadır, beyni ve solunum sistemi gelişimini sürdürmektedir!”

Ama hız ve haz çağı olarak öne çıkan bu asır, vicdanları perdeleyerek hakikatlerin önüne âdeta bir set çektiğinden, körelen vicdanlar insanın “mutlak hakikati” bile görmesine engel oluyor. Yıllar önce okuduğum bir dergide yazar, annelerin ilk kürtajı kalplerine yaptığını, anne rahminin bile artık tekinsiz olduğunu söylüyordu! Ne kadar da doğru…

Ancak gözlerin yuvalarından fırlayacağı o gün geldiğinde, Cenâb-ı Hak, “Diri diri toprağa gömülen kız çocuklarına, hangi suçu sebebiyle öldürüldüğünü…” (Bkz: et-Tekvîr, 8-9) soracağını bildiriyor âyet-i kerîmede ve mücrimlerin kaçacak delik arayacaklarını…

O dehşetli gün gelmeden evvel, Rabbimiz hepimize, ışığında yürüyeceğimiz bir nûr lûtfetsin. Vahyin nûruyla aydınlanmış bir akıl, yaratılışımızın sebep ve hikmetlerini kavrayacak bir gönül ihsân eylesin. Geçici dünya hazları için âhiretini satma bedbahtlığından cümlemizi muhafaza eylesin. Âmin.

PAYLAŞ:                

Betül Nefise İnal

Betül Nefise İnal

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle